Şu anda I’m Not Doing This With A Friend Bölüm 5 açmış bulunmaktasın. AYATOON adlı seriyi AYATOON sitesinden güncel olarak okuyabilirsiniz. Bizi arkadaşlarınıza önermeyi unutmayınız..
Çevirmen: Mugen
Neyse ki, yakınlaştığımı düşünsem bile Carsion hiçbir şey söylemedi.
Bana daha önce ona yaklaşmamı yasaklayan emri koyduğunu unutmuş gibiydi.
Uzun bir süre sonra, Carsion’un önüne geldim ve onu kararlı bir sesle seslendim.
“Hey, pembe kafalı.”
“….”
“Pembe kafalı değil misin?”
Yaklaşmama izin verdi ama seslenişlerime cevap vermedi, belki de öfkesi geçmediği içindir.
Ancak, onun sinirli yüzü bir tablo gibi görünüyordu.
Bunun anlamı kulübe gelip onun yüzünü gördüğümde mutluydum.
Daha doğrusu….
Carsion’u kızgın görmek istedim.
Oh, hayır. Gerçekten kötü bir kişiliğim olduğunu düşünüyorum.
Kafamın içindeki hesaplamayı bitirdim ve onu omuzlarından tuttum.
“Hey, pembe kafa.”
Sonra, bana tek bir bakış atmayan, Carsion, kafasını bir kez döndürdü ve sinirlendi.
“Sana bana dokunmamanı söylemiştim….!”
Tok-
Ve Carsion’un yanağını önceden çıkardığım işaret parmağıyla dürttüm.
Sonunda, dayanamadım ve kahkaha attım.
“Pfft-haha! Pembe kafa çok tatlısın şu an.”
Carsion’un yüzünün yeniden kızardığı andı.
* * *
Onun kulübüne katıldığımdan beri çoktan birkaç hafta oldu, hala ne yapacağımızın belirli olmadığı bir yer.
Kulüp hayatımla, düşündüğümden çok daha hoşnuttum.
Hayır, düzeltiyorum.
Kulüp hayatı gerçekten en iyisiydi.
Notlarımı garanti altına almak için bir şey yapmama gerek yok.
Bu kulüpten daha iyi bir kulüp olamazdı.
Ayrıca nereden bulduğumu bilmiyorum ama kulüp odası Carsion’un battaniyesi ve kanepesi yüzünden adeta evim gibiydi.
Eğer bir kusur varsa, refahtan sorumlu birlikte yaşayan iki kişi var.
Yine de, onlarla birlikte olmak kötü değildi.
Carsion biraz kurnaz saf bir çocuktu ama onunla dalga geçmek eğlenceliydi, ve Fjord benzersiz parlak kişiliğiyle havayı canlandırırdı.
Akademiye girdikten sonra, hiç kimseyle yakınlaşamadım ve yalnız hissettim, ve birileriyle konuşabildiğim için mutluydum.
Ama tabii, en can sıkıcı durum ben kulübe katılmadan önce yaşandı.
Barışçıl akademi hayatı bitmiş gibiydi.
Bu tür bir duruma hazırlık olarak her seferinde kulüp odasına gizlice girerdim…
Nasıl bu kadar çabuk öğrendiler?
“Hey, Carsion ve Fjord ile aynı kulüpte olduğun doğru mu?”
Bana kocaman gözlerle bakan bir grup öğrenciye baktım.
Toplamda beş kişilerdi, üç kız ve iki erkek hızla etrafımı çevrelediler.
Öğle yemeğinden sonra kısa bir yürüyüş yaparken böyle bir şey olacağını bilmiyordum.
Etrafa bir göz attım.
Ne yazık ki, bu ıssız yerde yardım isteyebileceğim kimse yoktu.
Ama gururla kafamı kaldırdım.
“Evet, bu doğru.”
“Ha! Konuşmasına bak.”
(Mugen: Hayırdır kardeşim bir sorun mu var? )
“Durumu anlayabilir misin? Neden bu kadar kendine güveniyorsun?”
Bütün kızgın çocukların takındığı yüz ifadesi ‘Ben bir asilzadeyim’ diyordu.
Üniformayla başlayarak, kırışıksız gömlek, bakımlı cilt ve pahalı broşlara kadar.
Farkına varmadan, aşağı baktım ve okul üniformamı onlarınki ile karşılaştırdım.
Pekala….Beni gören kim olursa olsun, açıkça benim halktan biri olduğumu bilirdi.
Aslında bu çocuklar zengin bir ailenin çocukları olabilir.
Ancak bana bakış açıları, sanki aristokratların otoritelerini halkın aleyhine kullanmaları doğalmış gibiydi.
Bir tartışma olsa bile, siz asilsiniz. Şansım yok.
“Kulübe katılarak onlarla yakınlaşabileceğini düşündün ama onlar seninle ilgilenmedi. Yanlış mıyım?”
“Seninki gibi güzel bir yüze bağlanarak onlarla yakınlaşacağını düşünmen iğrenç.”
…….Benimle konuşmuş olsa bile ona dikkat etmedim.
Tabii ki, ilk Carsion ile konuştum çünkü onunla dalga geçmek eğlenceliydi.
Ama bunu hemen söylersem…
“Arkadaş olmak istediğim için onların kulübüne katılmadım.”
“O zaman neden bu kulübe katıldın?”
Bu soruya cevap vermek kolaydı. Tabii ki, kulübe katılmamın nedeni….
“Carsion’un iyi bir yüzü var.”
“Ne, ne?”
Hepsi utanmış görünüyordu.
Kulübe bu yüzden katıldığımı söyleyeceğimi düşünmemiştim.
Yavaşça kafamı eğdim.
“O zaman siz çocuklar bu kulübe katılabilirsiniz ama yapamayacak mısınız? Carsion ve Fjord var.”
Onlar yakışıklı.
“Hayır, tabii ki, eğer katılmaya iznim olsaydı girerdim…”
İçlerinden bir tanesi bana katıldı, sonra aklı başına geldi, kafasını salladı ve bunu reddetti.
“Onları senin gibi tekelleştirmiyoruz!”
Ve ‘aynı kulüpte olduğumuzdan onları tekelleştiriyorum’ bunu söylemek mantıksız değil mi?
“Carsion ve Fjord’un karşısında durmayı hak ettiğini mi düşünüyorsun?”
“Görünüşe göre bizim iyi Fjord’umuz ona karşı iyi davrandı, o yüzden buna inanabilir ama soylular yine soylularla ilgili olmak zorundadır.”
“Senin gibi sıradan biri onlara bakmaya bile cesaret edemez.”
Biliyorum.
İlk etapta herkesten daha çok gerçekle yüzleşmeye çalışıyordum.
Son derece gerçekçiydi. Nafile, rüyanın içinde değildim.
On yaşındaki Leen.
O zamanda, bilinmeyen bir hastalıktan muzdarip olan ailemin yanında umutsuzca umut ettim.
Onların yakında kalkıp, yaşayabileceklerini umut etmekten vazgeçmiyordum.Ebeveynlerimin çürüyen bedenlerini görsem bile.
Sonuç açıktı.
Ebeveynlerimin soğuk ellerini tutarken ağladım.
Ve çaresizdim.
Umudun umutsuzluğa dönüştüğü an, ailemi kaybetmemin umutsuzluk hissi.
Cenazeden sonra, odamı bir yıldan daha uzun bir süre boyunca terk edemedim.
Kafam harap olmuştu, kalbim paramparçaydı.
Eğer gerçekliği kabul edip, umudumu kaybetmiş olsaydım, acı biraz daha azalırdı.
Sonunda bunu kabul ettiğimde zamanla dünyada yalnız kaldım, kararımı verdim.
Boşuna hayal kurmayacağıma karar verdim.
Gelecekte asla tekrar aynı duyguları hissetmeyeceksin.
Asla
“Kulübe katılmadan önce onların asil olduğunu bile bilmiyordum ve asla bu tür bir şey düşünmedim.”
Onların sözlerini reddettim ve etrafımda duran çocukların yüzüne baktım.
İtiraf ediyorum.
Akademinin dışında, onların statüleri ile benimki arasındaki fark çok büyüktü. Ama akademinin içinde, hepimiz öğrenciyiz.
Değil miyiz?
Bir kerede sizin kimlikleriniz hakkında konuşalım.
“Pozisyonumu iyi biliyorum. Ama siz onların aileleri ile aynı statüye sahip misiniz?”
“Aptal mısın?”
“Hey, bizim gibi olacağını düşünüyor musun? Ben Christia’nın ünlü kontesiyim!”
“Ben altın madenleriyle ünlü Eltz ailesiyim.”
“Ben…”
Hafif provokasyonumla ailelerini sıralamaya başladılar.
Sıradan birisi ailelerinizin isimlerini duyduktan sonra korkar, benden istediğiniz bu.
“Bu doğru. Herkes benimle kıyaslanamayacak kadar yüksek bir statüye sahip.”
“Artık bunu biliyor musun?”
“Tek başına senin yüzünden bütün ailenin mahvolduğunu görmek istemiyorsan, altımızda sürün.”
Korkarım ki onların önünde sürünmeyeceğim.
Taktıkları isim etiketlerini tararken ağzımı açtım.
“Çocuklar çok konuştuğum için özür dilerim, sadece bir şeyi kontrol edebilir miyim?”
“?”
“Daha evvel tanıttığınız sırayla Stella, Bonita, Catherine, ve Herold. Son olarak, sen de Andrew’sin, değil mi?”
“Neyden bahsediyorsun aniden?”
Adları söylenen beş çocuk güldü.
Bir çocuk işaret parmağını kaldırdı ve omzuma tatsız bir şekilde dokundu.
“Neden? Nereye gidip ağlayacak ve şikayet edeceksin?”
“Bu komik. Eğer sana vurursak. Ne yapabilirsin? Sadece sohbet ettik, değil mi?”
Ya beni statüleriyle tehdit etmeleri zorbalık olmasaydı.
Düz bir yüzle ağzımı açtım.
“Bu yüzden adının doğru olup olmadığını sordum.”
“Evet, bu doğru! Şimdi gördüğüne göre, gözlerinle ilgili bir sorunun var. Neden isim etiketinin üstünde ne yazdığını soruyorsun?”
İyi. Bunu az önce kabul ettin, değil mi?
Ben şimdi yaptım.
Onlara büyük bir gülümseme verdim. Ve ardından…..
“Hey! O kaçıyor!”
“DUR!”
“Ahhh! Onu yakalamalıydın!”
Omzumu dürten çocuğa biraz takıldıktan sonra tüm gücümle koşmaya başladım.
Sınıf profesörü, Profesör Walter’ın laboratuvarına.
Profesör Walter’ı ziyaret etmemin nedeni basitti. Çünkü onun işi disiplinle ilgiliydi.
Arena Akademisi, düzenlemelerle statüden bahsetmeyi kesinlikle yasaklar.
Akademiye ilk girdiğimde, yarı ünlü olduğunu görebiliyordum.
Ancak, akademide kendi ağızlarıyla aile adını açığa vurmak, kovulmak için açık bir sebepti.
Bir kayıt aracım olacağını düşünmezlerdi. Sıradan birisi için bu, pahalı sihirli bir alettir.
Öğrenmek için bu fırsatı değerlendir. Hayat gerçek bir şey çocuklar.
Ayrı ayrı intikam almak istiyorsanız, deneyin. Bu ‘Arena Akademisi’dir, yani yabancılar giriş yapamaz ya da müdahale edemez.
Lütfen ben mezun olana kadar yaklaşık 4 yıl dışarıda bekleyin.
Laboratuvarda Profesör Walter dışında birkaç profesör daha vardı.
Neyse ki, ben diğer çocuklarla konuşurken gelmiş gibiydi.
Acınası bir yüz ifadesi yaptım, profesöre kayıtları oynattım ve içinde bulunduğum durumu açıkladım.
Oh, tabii ki, gözyaşı dökmeyi unutmadım ve ‘Çok korkmuştum’ dedim.
Profesörlerin tepkisi beklendiği gibi.
“O çocuklar! Her zaman bir asil oldukları için övünüyorlardı!”
“Kayıtta kesinlikle kimliklerinden bahsettikleri bir kısım var.”
“Örnek olması için bu fırsatı değerlendirmeliyiz.”
“Böyle konuşmasalar bile, herkes bilirdi.”
“Zor zaman geçirmişsin, Leen. Akademiye geleli çok uzun süre olmamış olmasına rağmen seni buna zorladığım için özür dilerim.”
“Tamam, iyi iş çıkardın, gerisini Profesör Walter halledecek, bu yüzden endişelenme.”
Profesörün sıcak tesellisini dinlerken zayıf bir gülümseme yaptım.
“Teşekkür ederim.”
Yorum