Şu anda I’m Not Doing This With A Friend Bölüm 11 açmış bulunmaktasın. AYATOON adlı seriyi AYATOON sitesinden güncel olarak okuyabilirsiniz. Bizi arkadaşlarınıza önermeyi unutmayınız..
Çevirmen: Mugen
Carsion göz kapaklarını dikkatle açtı ve bana beklentiyle baktı.
“Fjord’dan bile çok mu…?”
Kişiliklerini de işin içine katmalı mıyım? İkisininde sürekli bir hiddetli bir rekabet içerisinde olduğuunu biliyordum, kişilikleri o kadar da kötü değildi.
Belki de bu yüzden hangisinin daha iyi olduğunu söylemek zordu. Ama Carsion’un yüzü kesinlikle daha yakışıklıydı.
“Evet.”
Olumlu cevap ağzımdan çıkar çıkmaz, Carison’un yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.
Eğer kuyruğu olsaydı, öyle bir kuyruğunu sallardı ki gökyüzüne uçabilirdi dahi.
“Tamam. Fjord’la barışacağım, Leen. ” Sanki gülümsemekten ağzını kontrol edemiyormuş gibi bir eliyle ağzını kapatarak söyledi.
“…?”
‘Ne diyor bu?’
Ağzını kapatarak bu olaylara son vereceğini söylerken, aynı zamanda benim değerli kardeşim gibi olan Fjord odadan gitmişti.
Olduğum yerde durdum ve boş boş düşündüm. Ne ara odadan gitti?
ꕥ
Bugün ne yazık ki görevimin olduğu bir gündü.
‘Ne yazık ki,’ Bu kelimeyi kullandım ama aslında düşündüğüm kadar iş yoktu. Tüm yapmam gereken büyülü kara tahtadaki manayı kontrol etmek ve mana taşının yerini değiştirmekti.
En can sıkıcı olan şey ise şahsen yapılıp yapıladığını kontrol etmem gerektiğiydi. Ancakbu aynı zamanda normalden erken uyanman anlamına da geliyordu.
Hazırlanıp, yurdu Jane’den önce terk edebilmek için kendi dünyamda can çekişiyordum ama Jane şaşkınlıkla fırlayıverdi. Öyle bir hararetle uyandıki beş yıldızlı geveze otel çalışanlarını anımsattı bana.
“Leen! Bunu unuttun!”
“Ne?”
Jane elime büyük kahverengi bir zarf verdi ve ‘Nasıl fenayım ama değil mi?’ dedi göz kırarak.
Jane’ye sorgulayıcı bir şekilde baktım. Kitaplar ve araç gereçlerin hepsi akademideki dolaptaydı ama daha neleri unuttum bilemiyorum.
Jane’nin bana verdiği büyük paketi açtığımda, geçen gün mağazadan aldığı kurabiyeleri gördüm.
Önce kahvaltı edip, sonra çıkmamı istiyorsun…! Evet, sonuçta yemek yemek önemli. Gülümseyerek getirdiği kurabiye paketlerinden sadece bir tane aldım.
“Bir tek bunu alacağım. Endişen için sağ ol.”
‘Ne? Niye sadece onu alıyorsun Leen ya?’ Şaşırmış bir ses vardı arkamda. Ama duymamışım gibi yapıp yurdun kapısını kapattım.
Benim için getirdiği bir kurabiyeydi. Boş çantaya ayak üstü paketi koydum ve adımlarımı hızlandırdım.
Akademiye varmadan önce, yurtla akademi arasındaki mesafeyi yürürken, sandığımdan daha fazla öğrenci gördüm.
(Mugen: Peki bu detay ne işimize yarayacak?)
Çok gürültülüydü. Okula gitmek için bşraz fazla erken bir saatti.
Şüphe içerisinde ama güvenle sınıfa gidebildim. Ardından görev başındayken yapmam gereken şeyi yaptım.
Tüm işi hallederken, sınıfa doğru birisinin geldiğini duydum. Başımı çevirdim ve gelen kişiyi kontrol ettim. Daha öncesinde görmediğim bir kız öğrenciydi.
Garip olan şey ise, kız bizim sınıftan değildi. Sınıfta hiç yakın arkadaşım olmasa da, hafızam o kadar da kötü değil, o yüzden eminim yani.
Ben ona bakarken, bakışlarımı fark edip kekeleyerek bahanelet üretmeye başladı.
“Şey, bunu buraya bırakıyorum. ”
Elinde tuttuğu şey güzel güzel kurdelelerle süslenmiş bir sepet kurabiyeydi.
“Bunu buraya koyduğumu kimseye söyleme sakın!”
Daha soru dahi soramadan, çocuk masanın çekmecesine kurabiyeleri bırakıp, kaçtı.
Çok sonrasında kızın gidişini izleyince aklıma geldi. Bugün günlerden neydi?
ꕥ
Anket için gelen Profesör Walter, yoklama defterini masaya vurdu.
Her zaman uydurukça mesleki bir şekilde giyinirdi. Profesör Walter kuşkuyla ağzını açtı.
“Sınıfımdan hiç kimsenin kurabiye getirmeyeceğini biliyorum. ”
Hiç inanıyormuş gibi gözükmüyordu.
“Ancak birisi okul kurallarını unutup, ‘yanlışlıkla’ kurabiyeleri buraya getirmiş olabilir. Eğer içinizden herhangi birisi kurabiyeleri getirmiş veya birisinden almışsa dürüstçe elini kaldırabilir mi lütfen. ”
Sınıf sanki morgdaymışız gibi bir sessizliğe büründü. Elimi kaldırabilecek türden yanlış bir şey yapmamıştım.
Profesör Walter’ın kaşları çatıldı. “Evet, evet sizler çok iyi öğrencilersiniz.”
Tekrardan, sözlerinin aksine hiçte yüzü böyle hissediyormuş gibi gözükmüyordu.
“O zaman eğer ki birisinin kurabiyeleri taşıdığını veya getirdiğini gördüysek ellerimiz kaldıralım lütfen. Dürüstçe cevap verenleri aklıma kazayacağım. ”
O anda sınıftaki herkes elleri kaldırdı. Tabii ki ben de dahil olmak üzere.
Profesör Walter alnına vurdu. “Sizi köper yavruları. Ölseniz dahi beni dinlemeyeceksiniz asla değil mi?”
Profesör Walter mırıldandı, ‘Kurabiye gününü ve diğer şeyleri yapan kişi yakalanmıştı…’ Ardından, gerçekten yorulmuş gibi alnına bastırdı elini ve ağzını açtı.
“Kurabiye Günü bir nedenden dolayı yasaklanmıştı. Çünkü okul, sizlerin okuldayken çıktığını görmek istememişti değil mi?”
O anda öğrencilerin yüzlerinde bir ışıltı belirdi.
Öğrencilerin yüzlerini gören Profesör Walter dilini ısırdı.
“Sizin bilmediğiniz üzücü bir ‘Kurabiye günü’ efsanesi var….”
Profesör Walter kuşkucu bir yüz ifadesiyle devam ederken, birisi elini kaldırdı.
“Profesör, bunu akademide çoktan 12’den fazla kez dinledik.”
“Kes ve dinle. Korkarım ki bunu daha defalarca dinlemek zorunda kalacaksınız.”
“Peki edendim. ”
Profesör Walter öğrencinin susmasını izlerken konuşmaya devam etti.
Bir süre sonra. “… Eğer benden daha erken ölmek istemiyorsanız, bu kurabiyeleri getirmeyin veya biri size verdiğinde almayın.”
Bu uzun hikayeyi kabaca özetlemek gerekirse:
Bay A’ya karşı gare olan birisi hediye olan kurabiyelerin içerisine zehir koyuyor ve bunu alan Bay A da kritik bir duruma düşüyor.
Kız bir aşk iksiri yapıyor ve her yıl gördüğü bu karşılıksız aşktan dolayı kurabiyenin içerisine koyuyor ama ardından o aşk iksirindeki malzemelerin yetersiz olduğu ortaya çıkıyor.
Okuldaki mutfakta öğrencilerin ‘orayı ben kullancağım, şunu ben alacağım’ diye birbirleriyle kavga etmeleri normal bir şeydi.
“Bu sefer sizlerle dürüst olacağım ama dikkatli olun. Dediğim, ayık olun.”
O sırada az önce de elini kaldırmış olan çocuk tekrardan elini kaldırdı. “Profesör Walter akademiye katıldığınızdan beri hiç hiç kurabiye aldınız mı ki?”
“Ben mi? Birkaç kez almıştım….”
Ohhh-! Tüm sınıf Profesör Walter ‘ın cevabıyla heyecanlanıp aynı anda bağırdı.
“Lütfen detaylarını da söyleyin.”
“Wow!”
“Profesör. Sabah kontrollerimiz bitti. Derse devam etmek zorundasınız.”
????
Nee? Tam da eğlenceli hale geliyorken mi?
Baika bir öğrencinin son dediğyle Profesör Walter bir anlığına sınıftaki saate baktı ve kafası karışık bir halde dedi ki:
“Çoktan bu kadar zaman geçmiş. İlk ders neredeyse bitiyor. O zaman devam edelim.”
Münasebetsiz kötü adanlar her uerde olsa herek diye düşünüp dudağımı ısırdım. Öğrencilerin sirinine karşın Profesör Walter derse devam etti.
Düşüncelere dalıp dersi tek kulakla dinledim. Bir şekilde çikolataların kampüste bir haftalığına yasaklandığı söyleniyordu, o yüzden neler yaşandığını merak ediyordum.
Sadece akademide özel bir misafirin grldiği ve bir kısa bir süreliğine yasağı uygulamaya başladığını tahmin edebiliyordum.
Sıkıntılı olduğu için bilmek istemediğim şeyler de vardı.
Şimdi bile o günün ne zaman olduğunu duyarsam, sıkıntılı bir gün olduğunu düşünürüm.
Ek olaraktan, bu günü daha öncesinde duymamış olduğum gibi, Kurabiye Günü yalnızca akademinin çevresinde popüler gibi gözüküyordu.
Örnek olarak, Kurabiye Günü ‘nde kız öğrenciler sevdikleri erkeklere kurabiye verdikleri bir gündü. Kurabiye verebileceğim kimse olmadığından, kurabiye gününü çokta takmasam da olur.
ꕥ
Günün yarısı bitmişti.
“Ne? Bugünün kurabiye günü olduğunu bilmiyor muydun?!”
Jane’nin yüksek sesle bağırmasıyla herkesin dikkati üzerimize çekildi. Sakinleşmesi adına omzuna vurdum.
“Gerçekten. Kurabiye gününü ilk kez duydum. Yani bilmediğimi bilmemen tabi ki normal.”
“O zaman ben sana kurabiyeleri verdiğinde niçin ‘teşekkürler’ dedin ?”
“Kahvaktı yerine kurabyeleri yememi söyediğini sandım.”
Ardından Jane titrek bir sesle sordu. “O zaman, kurabiyeleri yemedin mi?”
“Çantama koydum ama daha sornasında unuttum….”
Kurabiye paketini yarısı boş çantada aradım ve çıkardım. Jane’nin yüzü aydınlandı. Yalnızca kurabiyeleti görerekten bu kadar mutlu olduğuna inanamıyorum. Gerçekten sevmiş olmalısın.”
Kurabiyeleri hemen Jane’ye teklif ettim. “Biraz ister misin?”
Jane sanki yanlış duymuş gibi parmaklarıyla dudağımı kapattı ve birkaç kere daha aynı soruyu sordu. “Ben mi? Bana mı vereceksin? Yalnızca bir paket olan kurabiyeyi?”
Kafa salladım.
“Tanrım Leen! Bana veremezsin onu!” Yüksek sesi sınıfta yankılandı.
Diğer öğrenciler tekrardan bize baktılar. Ters bir bakıştı bu. Jane’nin gözleri, diğer öğrencilerin bize bakıyor olduğunu anladığında ışıldadı.
“Neye bakıyorsunuz? Gözleriniz yerinden çıkarılsın mı istiyorsunuz?”
Tsk. Jane’nin cıkladığını duydum ve öğrenciler hızlıca çaresizce birbirleriyle bakıştılar.
Okulun ilk gününden beri sınıftaki ilk izleniminin öenmli oldupunu söyleyerek, ‘ana makyaj’ makyajını yapıyordu.
Niçin böyle bir ilk izlenim yaratman gerektiğini anlamadım. Beni kurabiyelerle gören olsun ya da olmasın, yine de Jane’nin teklifimi reddetmesi canımı sıkmıştı, o yüzden sessizce kurabiye paketini geri bağladım.
“Kurabiyeleri sevdiğini sanıyordum”
Jane benim boğuk sesimle gerilmişti ve bir şeyler gevelemeye başlamıştı.
“Hayır! Kurabiyeleri severim! Ve düşünceliğin için çok teşekkürler! Gerçekten çok sağ ol ama….! ”
“Teşekkürler?”
Kafamı kaldırıp sorduğumda, Jane’nin gözleri titredi, ne diyeceğini düşünüyormuş gibi duruyordu.
“Yani, evet! Kurabiye günü erkekler içindi değil mi? Bu şekilde olmamalı bu”
“Ama sevdiğim bir erkek yok? Ve diğer kızları da tanımıyorum. ”
“Leen….!”
Jane’nin gözleri sanki gerilmiş gibi kocamanca açılmıştı. Hızlıca kendime geldim ve yanaklarıma vurdum. “Oh, bu o şekilde değil”
“İlla ki hoşlandığın kişiye vermen gerekiyor diye bir kural yok. Ooh, bunu arkadaş olarak veriyorsun!”
“Arkadaş olarak mı?”
“Evet! Arkadaşça! Mesela, aynı kulüpten insanlar ….”
Jane ellerimi tuttu ve gözleri parıldadı. Ama kafamı hemen salladım.
“Saçma sapan yanlış anlaşılmalar yaratmaktansa, direkt hiç vermemek daha iyi olur bence.”
Sanırım aynı kulüpte olduğum bir diğer üye olan Carsion beni seviyor. Son sözümü bile diyemedim.
Yorum