Şu anda I’m Not Doing This With A Friend Bölüm 14 açmış bulunmaktasın. AYATOON adlı seriyi AYATOON sitesinden güncel olarak okuyabilirsiniz. Bizi arkadaşlarınıza önermeyi unutmayınız..
Çevirmen: BenBaban
ꕥ
“Ah cidden ama ya!”
Üzerimde örtülü olan battaniyeyi tekmeledim. Ardından, kanepede benim yayıldığım yere sırtını dayayarak kitap okuyan Carsion telaşla bana baktı.
Gözlerini büyüttü. “Noldu Leen?”
“…Aniden bacağıma bir ağrı girdi.”
Aslında takım lideri olmayı kazandıktan sonra takım arkadaşlarımın gösterdiği tavrı hatırlamamdan dolayı birdenbire battaniyeyi tekmeledim.
Yumruklarını sıkarak neşeyle bağırmışlardı.
Başkası da sanar ki çoktan ödevi tamamladılar. Ya da belki de grup atamasınında bir lider seçmeyi sadece bir bahis olduğunu düşündüler.
Balina gibi bağıran konuşan patates bile kendi kendine eğlenerek bana güldü.
Dayanamıyorum. Bu akşam gidip patates yapacağım yemekte.
Akşam yemeğinde bir patates yemeği yapmaya karar verdiğimde Carsion’un heyecanlı sesini duydum.
“Ya. Çok ağrıyor mu? Bacaklarına masaj yapmamı ister misin?”
“Ne?” Yanlış mı duydum acaba diye yüzüne baktım.
Ancak o zaman ne söylediğini fark ederek ağzını elleriyle kapattı. O anda yüzü de dahil olmak üzere tüm bedeni kırmızıya döndü.
“Pardon, herhangi bir kötü düşüncem yoktu. Sadece endişelenmiştim.”
“Kusacağım şimdi…” Bunu diyen Fjord’du, ben değildim….
Fjord, sanki kımıl kımıl olan bir kurtçuğa bakar gibi Carsion’a bakıyordu. Bakışından bile Carsion’un oldukça iğrenç bir durumda olduğu anlaşılabilirdi.
Birbilerine sert kelimeler kullanmalarını veya küfür etmelerini bir iki kereden fazla duydum aslında. Yine de Fjord’u duymamış gibi yapıp, haylazca gülümsedim.
“Ne? Bacaklarıma masaj mı yapacaksın? Wow, bu konuda ne kadar iyisin Caon? O kadar olağan bir şeymiş gibi söyledin ki neredeyse fark etmeden onaylayacaktım.”
“Ne?! Öyle değil o….”
“Bacaklarıma masaj yapıyormuş gibi davranarak ne yapacaktın? 5n1k şeklinde detaylıca açıklayabilir misin?”
“Hayır, ben sadece….!”
“Caon, senin masum olduğunu sanmıştım ama aslında içinde bir sinsilik barındırıyorsun ha….”
“Hayır, ben…”
“Oh, ileride ne deyip demediğime dikkat etmem gerek. Caon’un ne zaman bir işler çevireceği belli olmaz.”
En sonunda ağlamaklı bir şekilde yüzünü ellerine gömdü. “Leen….”
Utangaç olan Carsion’la uzun zamandır uğraşıp duruyorum. O kadar ki artık bir rutin haline geldi, her seferinde ona dalaşmayı alışkanlık haline getirdim.
Onunla uğraşarak kendimi tatmin ettikten sonra, çocukta bir nefes alsın artık diye başka bir konudan bahsettim.
“O değil de, etrafta dolaşan tuhaf bir dedikodu var son zamanlarda.”
Benim kelimelerimle, Carsion tuhaf bir şekilde ani bir yüz ifadesi değişikliği yaşadı. Daha az önce kızardığına inanamayacığımız kadar ciddi bir yüz ifadesiydi.
“Ne dedikodusu?”
“Senin beni sevdiğini söyleyen bir dedikodu.”
Bir sessizlik anı oldu.
“Leen, şöyle ki….” Carsion yavaşça göz kırptı.
“Bu dedikodudan rahatsız mı oldun?”
Bu çekingen ton, bir şekilde sanki tedbirli oluyormuş gibi hissettirdi.
Yani o kadar da değil. Ama dedikodular yüzünden ileride neler yaşanabileceğini düşünmekten yoruldum.
Yayılan bu dedikodu benim Carsion’dan hoşlandığımı falan söyleseydi sıkıntı olmazdı. Ona düşündüğüm şeyi söylemek üzere bilinçsizce dudağıma dokundum.
Hiçbir duraklama olmadan söylerdim. Eğer Carsion’un nemli gözleriyle karşılaşmasaydım. Özellikle ağlan insanlara karşı hassasım.
O kadar sefil ve güçsüz duruyorlar ki. Her an yere düşebilecekmiş gibi hissediyorum.
Belki de ebeveynlerimi bırakmak zorunda olup , her günü çaresizlik ve yaşlar içerisinde geçirdiğim geçmişimi hatırladığımdandır.
O yüzden ağzımı tekrar açtım ve söylemek dahi istemediğim bir şeyi söylemiş bulundum. Sadece ağlamasını kesebilmek için.
“Bu söylentiler yüzünden kötü hissetmenden değil de, evliliğinin tam ortasındayken sıkışıp kalmandan daha çok endişeleniyorum.”
Evliliğe giden o yolu iyi biliyorum. İyi bir aileden gelen güzel bir asilzadeyle evlenip, güzelce yaşayıp giderlerdi.
Benim bunu dememde ki niyetimi anladı mı bilmiyorum ama, Carsion bir canlandı. Kocaman bir gülümseme kondurdu yüzüne ve elini göğsüne koydu.
“Rahatsız olmamış olmana sevindim. Ve endişelenme. Daha sonrasında her halükarda yanı başında olacağım….”
Tak, tak-
Carsion cümlesine gülümsemeyle devam ederken kapı tıklandı. Carsion’un ve benim gözlerim doğal olarak Fjord’a döndü. Ardından Fjord bir ürktü ve somurttu.
“Ne diye bana bakıyorsunuz?”
“Bu birisinin senin için geldi belli olduğundan tabi ki Fjord.”
“Neden sürekli birisini böyle kapıya vurdurtturuyorsun? Senin yüzünden iki kere Leen’in uyanmış olması yeterli değil miydi?”
Leen ve Carsion aynı anda Fjord’u dedikleriyle yendiler.
Fjord, nazik kişiliğinden dolayı cinsiyet veya yaş fark etmeksizin herkesçe popüler bir çocuktu. Onun popülerliği diğerlerinin ki gibi değildi. O yüzden birçok kişinin onu görmek için gelmesi normaldı.
“Haha, Fjord eğer ki arkadaşların tekrardan kulüp zamanında ziyarete gelirse ne yapacağımla alakalı dediklerimi hatırlıyor musun?”
“Ne? Arkadaşlarımı çoktan birden fazla kez kulübe gelmemeleri için uyardım. Ayrıca belki Leen için geldi bu gelen. Niye her seferinde beni suçluyorsun?”
Carsion Fjord’un bu bağırışlarına karşın yalnızca gülümsedi.
“Eğer o kadar eminsen, iyi bari benim uyarılarımı dikkate alıyorsun. Evet, eğer dediklerin yalan olursa haberdar ederim ben seni.”
Tak, tak-
“… Şey ben Leen için gelmiştim de.”
Carsion’un cümlesi bittiği gibi, başka bir kapı tıklama sesiyle beraber kapının ardından birinin sesi duyuldu.
Carsion, ergenlik çağında olduğu anlaşılan erkek öğrencinin sesini duyduktan sonra gerildi.
Hızlıca kapının önüne doğru yürüdü ve açtı…”Kimsin sen?”
Carsion’un sesi normalden sessiz çıkmıştı. Fjord’la laf dalaşına girdiğinde olan ses tonundan farklıydı, soğuktu.
Çok tuhaf….yoksa sen kıskanıyor musun şu an?
Carsion göz teması kuran çocuk yerle iç içe girdi bir anda. Ani şekilde açılan kapıdan ürkmüş duruyordu.
Gelişen olayları uzaktan izlerken, gelen çocuğun gruptan biri olduğunu fark ettim.
“Caon, bekle bir. Sanırım şifalı otlarla ilgili olan grup ödevi için geldi.”
Yerimden kalktım ve kapının önünde engel olan Carsion’un kıyafetinden çekiştirmeye başladım. Bana baktırttım zorla. Somurtkan bir ifade yaptıktan sonra, Carsion hızlıca çekildi.
“Niye buradasın? Kulüp sonrası buluşma yapacağız diye ayarlama yapmamış mıydık biz?”
Niye geldin diye sorarken, ruhunun yarısı çoktan öbür tarafa gitmiş olan çocuk arkamdaki Carsion’a baktı.
“Ahhhh.”
Tuhaf bir ses efektiyle geriledi. Okul üniformasıyla yerleri silip süpürüyordu sağ olsun.
Ya niye niye? Sorunun ne senin?
Merakla, kafamı çevirdim ve Carsion’a baktım. Bana bakarken masumca gözlerini kırpıştırdı yalnızca.
“Hm? Ne oldu Leen?”
“…Yok, sadece…”
Çömeldim ve tuhaf hissi görmezden gelerek göz hizamı çocukla aynı seviyeye getirdim.
“Şu anda kulüp zamanı içerisinde olduğumuzdan, hızlıca ne olduğunu söylesen olur mu?”
“Kafam! Ah, acıyor…. Oh- Bugünkü buluşmanın benim için biraz zor olacağını düşünüyorum…”
“Canın mı acıyor?”
Açık bir şekilde iyi görünmüyordu ve dudakları maviye dönmüştü. İyi durmuyordu. Gelirken bacaklarını falan mı acıttı ki?
“Eğer hastaysan o zaman yapbileceğimiz çok bir şey yok. Diğerlerine söylerim ben, o yüzden sen bugünlük dinlen. İyi olursan eğer yarınki buluşmaya katılırsın.”
Bitki toplayabilmek için dağın arkasını tırmanmaya karar vermiştik. Bugün akademi tüm dersleri kısalttığı için daha kolay olurdu bizim için.
Yarın da, haftasonunda da, bugün topladığımız bitkilerle ilgili mini sözlüğü yapacaktık.
Birlikte bir sözlük yapabilir miyiz yapamaz mıyız bilmiyorum ama hasta bir insanı dağı tırmanmaya zorlayamayız.
“Teşekkürler….”
Güçsüzce gülümsedi ve sendeleyerek düştüğü yerden kalktı. Ardından sol ayağıyla topallayarak yavaşça yürüdü.
Arkasından öyle gidişini izlerken cıkladım. Geçenki dersten sonra ne ara böyle yaralanmıştı kaşla göz arası? Ve yaralanan yeri de bacağıydı yani.
Ah! Bekle bir dakika. Az önce kafanın acıdığını söylememiş miydin sen? Ama o zaman niye bir anda böyle topallayarak yürümeye başladın?
Dişimi sıktım. Naylon hastaydı* köpek….!
(Çn: Naylon hastadan kastı sahte hasta. Sahtekar diyor yani kısaca)
Kişiyi saatler içerisinde sakatlayan bir mucize. Ne kadar kafa yorarsam yorayım, grup ödevleri dünyada var bile olmaması gereken bir bok.
ꕥ
Bitki toplamak için gerekli aletleri almak üzere yurda gittim. Çoktan yurda gelmiş olan Jane parlak bir gülümsemeyle beni karşıladı.
“Leen geldin mi?”
“Evet ama grup ödevi yüzünden hemen geri gitmem lazım.”
“Ama ya!”
Jane’yi üzgün bir suratla geride bırakarak, anlaştığımız buluşma zamanına geç kalma olasılığına karşın bir acele içerisinde,araç gereçleri aradım.
Benim meşgul bir şekilde oradan oraya gidip geldiğimi gören Jane hızlıca bir şeyi elime tutuşturdu.
“İki tane mektup aldın bugün.”
Verdiği mektubu aldım. Üstteki mektup üzerinde zarif bir kuş modeliyle mumla damgalanmıştı.
Teyzemden gelmişti bu mektup. Normalde ailemde kullanılan modelden farklı bir modelle damgalanıp gönderilmişti çünkü eğer ki aile modeliyle damgalanıp gönderilseydi akademi geri çevirirdi.
Diğer mektupları görmesem bile, kimden geldiği belliydi.
Mektupta yumuşak bir lavanta kokusu vardı. Her zamanki gib lavanta kokulu mektubu çekmeceye koydum. Çekmece ful açılmamış mektuplarla doluydu.
Çekmeceyi kapattıktan sonra, kuş modeliyle damgalanmış mektubu masanın üzerine koydum. Grup ödevi bittikten sonra okumalıyım belki de diye düşündüm. Ardından da bir cevap yazmalıyım.
Aldığım araç gereçlerle yurttan gitmeye çalışırken Jane yüzünde meraklı bir ifadeyle sordu.
“Leen niye öbür mektubu her seferinde açmadan koyuyorsun?”
Arkamı döndüm ve kapıya doğru yürüdüm. Ardından kapı kulpunu biraz çevirip,
“….Çünkü okunmaya değer değil.”
ꕥ
Çoktan 30 dakika geçmişti. Tüm üyelerle anlaştığımız zamandan beri tam 30 dakika geçmişti.
Nasıl tek bir kişi bile zamanında gelmez ya? Artık bir 10 dakika daha bekleyip, eğer hala daha kimse gelmezse dağı tırmanmaya karar vermişken, acele içerisinde gelen bir silüet gördüm.
Merdiveni çizen kişi, Hans’tı.
“Kaptan!”
Gecikti ve üstüne üstlük ismimle değil, o korkunç kelimeyle bana hitap ediyor. Genel olarak insanı nasıl gereceğini biliyor gibi.
Ağır ağır nefes alan Hans’a sessizce fısıldadım. “Bacağından ister misin? Ya da karın boşluğundan bir tane?”
“Ne? Ne diyorsun?”
“İkisinden bir tanesini seçersen, zaten öğrenirsin ne olduğunu.”
“O değil de takımın geri kalanı nerede kaptan?”
Yüz ifademi fark etti ve hemen konuyu değiştirdi. İşte bu yüzden cin gibi olan insanları sevmiyorum.
“Diğer kız senin gibi gecikti gibi ve diğerininde basuru var, şu anda dinleniyor o yüzden.”
“B-basur…”
Göz bebekleri titredi. “Aha… umarım çabucak iyileşir.”
Yorum