Şu anda Saving You, Villain Bölüm 16 açmış bulunmaktasın. AYATOON adlı seriyi AYATOON sitesinden güncel olarak okuyabilirsiniz. Bizi arkadaşlarınıza önermeyi unutmayınız..
Çevirmen: Mugen
Bugün tatil olsa da, Camian yine de çok meşguldü. Bizim çiftliğimizden ayrı olarak Camian’ın yardımına ihtiyacı olan fazla fazla insan vardı…. Camian sürekli oraya buraya çağırılıp, iş yapıyordu.
“Daha öncesinde hiç bu kadar yere gittiğini hatırlamıyorum.”
Romanda bile Camian’ın komşularına bu şekilde nazik olduğundan bahsetmiyordu. Kendini sadece Liv’e adadığını sanmıştım ama oysa ki herkese karşı nazikmiş.
“Belki de beynini yıkamışımdır. ”
Camian’ın karanlığa kapılmasına engellemeyi kafaya koyduğumdan beri Camian’a hep aynı şeyleri söyledim. “Güzel bir hayat yaşa.” “Komşularını sev.” “Öfkelendiğinde dahi sabırlı olmalısın.” Vesaire, vesaire. O kadar fazla söylediğim şey var ki hepsini hatırlayamıyordum. Sadece kelimeler değişiyordu, söylediğim şey hep aynıydı.
Gözlerim Camian’a doğru döndü. Farkına varmadan bakışlarım bacaklarının arasına kaydı.
….Büyüktü.
Altımda bana dokunmuş olan şeyin bu olduğu düşüncesiyle tüylerim ürperdi.
“Neye bakıyorsun öyle?”
Camian’ın nur yüzü bir anda görüş alanımı doldurdu. Çokta masum olmayan şeyler düşündüğüm için, bedenim korkuyla uzağa çekildi. Camian’ın kaşı sanki beni şüpheli bulmuş gibi hareketlenmişti.
“Ah… Bakmıyordum. Dalmışım, başka bir şey düşünüyordum.”
….Bacaklarının arasında sallanan şeyi.
“Sapıkça bir ifaden vardı ve haklıydım da. Benimkine bakıyorsun.”
“….”
“Ne tür müstehcen fanteziler kuruyordun? Söyle. Bir duyayım.”
“Öyle değil.”
“Öyle değilse o zaman niye kulakların kızarıyor?”
Bu herif cidden işin peşini bırakmıyor. Kulaklarımı avuçlarımla kapatırken Camian yüzünde kurnazca bir ifadeyle genişçr gülümsüyordu.
“Çokta fazla yaramazca düşüncelere dalma. Beni bitirir yoksa.”
….aman aman, deli ayol.
Camian, fark ettirmeden beni sinirli haldr bırakıp uzaklaştı. Ceketimi aldım ve hızlıca peşinden gittim.
Ben farkına bile varmadan önümdeki adam arkasına döndü. Alnımı neredeyse göğsüne çarpıyordum.
“Nereye gidiyorsun?”
“Ne, her şeyi sana söylemek zorunda mıyım?”
“Evet.”
“Sana söylemek istemiyorum. Ya da aklımı oku ve tahmin etmeye çalış.”
Nereye mi gidiyordum? Sadece etrafa bakınmak için Camian’ın sonraki çalışma yerine gidiyordum.
Camian ağılığını bir tarafa verdi ve dik durdu. Oldukça zayıf bir halde sebepsiz yere bakışlarımı başka yere kenetledim.
“Saçma salak konuşma da, hemen nereye gittiğini söyle.”
“İnsanlar senin babam falan olduğunu düşünecek.”
“Şakam yok.”
“O zaman ne yapacaksın?”
“Seni almaya geleceğim. Nereye gidiyorsun?”
“Neyse ne boşversene. İstediğim her yere gidebilirim.”
“Liv.”
Sadece dalga geçiyordum ama atmosfer sandığımdan da gerimlişti. Camian ona nereye gideceğimi söylemediğim sürece geri adım atmaycak gibiydi. Öyle aşırı bir önemi olmayan bir şaka yüzünden Camian’la kavga etmek istemiyordum.
“Sadece peşinden gelecektim. Niçin bu şekilde sorguluyorsun ki?”
“…..”
Kaşları çatılmış bir halde ciddi yüz ifadesi olan Camian hafifçe nefes verdi. Ardından daha da rahatlamış bir ifadeyle giysilerimi sıkıca bağladı.
“Niye böyle endişeleniyorsun?”
“Çünkü sen özelsin.”
“Biliyorsan eğer, yapma o zaman. Cidden şaşırdım .”
“Masunu oynamaya kalkışma.”
Camian’ı ittim ve dışarı çıktım. Hava soğuk olsa da, rüzgar o kadar da güçlü değildi bu yüzden dayanabilirdim.
“Sırtıma binmek ister misin?”
Camian hemen bana yetişti ve sırtını işaret etti.
“Sen nereye gidiyorsun peki?”
“Holt Amcanın evine.”
“Ne, yakınmış.”
Ben önden önden yürürken, onun da uzun bacakları benimle aynı hizada adım atıyordu.
“Oraya vardığında eve de gir.”
“Ya sen?”
“Odunları kesmek için bana ihtiyaçları var. Çok fazla toz çıkıyor ve bu da senin ciğerlerin için iyi değil, o yüzden benim yanıma yaklaşma.”
“Hadi be….”
Camian’ın yanı başında kalmak istiyordum ama bu isteğimden vazgeçtim çünkü dediği gibi ciğerlerim için pekte iyi değildi. Daha bahar olsabile, sabahları öksürerek uyandığım çok oluyordu. Her şeyde çok dikkatli olmam lazımdı çünkü öenmsiz bir şey* bile benim bedenime büyük bir şey olarak geliyordu.
(Çn: ‘şey’den kastım hastalık)
“Sıkıldıysan, şimdiden eve dönebilirsin.”
“Hayır, hem egzersiz yapmış olurum. Hem de Nella Teyzeyle sohbet etmek eğlenceli.”
Holt, küçüklüğümüzden beri sık sık uğradığımız yakın bir konmuşumuz. Ev kadar rahat değidli ama boş haftasonlarında aniden akla gelen türden bir yerdi. Oraya vardığımız gibi Camian Holt ile birlikte ortadan kayboldu ve ben de Nella’nın yaptığı sıcak ballı çayı içtim.
“….O kadar genç bir yaşta Camian’ın seni evime taşıdığı zaman ne kadar şaşırmıştım biliyor musun?”
“Bu hikayeyi yaklaşık bir on defa duydum herhalde.”
“O zaman bu on birinci olacak. Yağmurdan sırılsıklam olan Camian, birkaç kat kıyafet örtmüştü senin üzerine.”
“Ve böylece bir yağmur damlası bile almamıştım ama kıyafetlerim soğuk soğuk terlemekten sırılsıklamdı, değil mi?”
“Evet. Görünüşe göre o zaman Debra ve Jack’in bir yakınlarının düğünü vardı. Ateşin çok yüksekti, bu yüzden de Camian- oh, o küçük çocuk ne kadar şaşırmış olsa gerek. Ama yine kararlı duruyordu. Hiçbir ağlama belirtisi bile göstermedi. ”
“Wow… Bu….Bu çocuk bir inanılmaz.”
“Neyse ki evde ateş düşürücü vardı. Oh, o zamanlar hakkında düşünmek bile hala kalbimi kırıyor.”
Robot gibi cevap verdim. Dokuz yaşımdayken yaşadığım olayları on kereden fazla duymak bıktırıcı ve yorucuydu.
Nella’nın çay bardağı ilk haliyle aynı şekilde duruyorken, benim çay bardağımın yarısından fazlası çoktan boştu. Camian’ı övmekten ağzı kuruduğundan, bir yudum bile almamıştı.
“Ee Liv. İkiniz ne zaman evlenmeyi planlıyorsunuz?”
Bu soru ne zaman komşularla buluşsam birkaç kez soruluyordu, o yüzden artık o kadar da büyük bir şey değildi.
“Biz arkadaşız. Evlenmeyeceğiz.”
“Oh. Sen ve Camian birbirinizi seviyorsunuz ama sadece arkadaşız derken neyi kastediyorsun?”
Bu durumdan biraz tilt olmuştum. Camian’ın beni sevdiği doğruydu ama ben onu sevmiyordum. Camian’dan hoilanıyorum ama bu aşk gibi bir şey değil. Ve ben asla Camian’a aşık falan olmayacağım.
“Bu bir yanlış anlaşılma.”
Nella cık cıkladı.
“Bu kadar umursamaz olma ve Camian’ı başkasına kaptırma. Ya Camian’a başkasına aşık olursa?”
“O zaman bu güzel bir şey olur. Onu gerçekten kutlayabilirim.”
“Sanki bunu ima etmeye çalışmıyor gibisin.”
“Benim içtenliğimi küçümseme. Gerçeği söylüyorum ben.”
Hararetli kahkahalarla kaşlarımı çattım. Nella onaylar şekilde başını salladı ama bana inanıyormuş gibi değildi. Ne istiyorsan onu düşün be.
Ballı çayı içtim.
Çayı bitirirken, güneş battı ve Camian geri döndü. Hava o kadar da soğuk değildi, o yüzden de Camian’ın kollarını direğinden yukarısına kıvırmıştı. Sert, damarlı kolları özellikle göze çarpıyordu.
“Hadi gidelim.”
“Tamam.”
Ben daha ceketimi bile alamadan, Camian giyinmem kolaylaşsın diye ceketimi tuttu. Hızlıydı da. Bir, bir kolumu, bir diğer kolumu içerisine soktu ve titizlikle önümü halletti.
“İkiniz de bunlardan bir tane alın.”
Holt geldi ve Camian’ın önüne ağaçtan yapılmış bir tane kuş, bir tane ayı heykeli tuttu. İyi el becerisine sahip Holt gibi, heykellerindeki ayının dişleri ve kuşun kanatları o kadar sofistikeydi ki kendimi hayran olmaktan alıkoyamıyordum.
“Bunları gerçekten alabilir miyiz?”
“Yardımınızın yanında bu bir hiç.”
Gözlerimi büyüttüm ve heykele baktım. Hangisini almalıydım? Kuşlar hoştu ama ayılar da daha değerli gibi görünüyordu. Eğer bunu penceremin önüne koyarsam, hayaletleri bile kovalar bu. Kararımı verdiğim anda, ayı benim görüş alanımdan çıktı.
…. Bu herif ne ayak?
Camian heykeli bir elinde tuttu ve teşekkür etti. Ben de gidip kuşu aldım.
Holt’un önünde yok o güzel, yok bu daha güzel kavgası yapmak yakışık kalmazdı, o yüzden geçiştirdim.
Ve Holt’un evi arkamızda artık görünmez hale geldiğinde, elimi Camian’a doğrulttum.
“Ayıyı bana ver.”
“Bizim köyümüzde de bir bekçi olmalı. Daha güneş batmadı bile ama ben çoktan birisi tarafından soyuluyorum.”
“Sen daha bana sormadan nasıl önce kendin seçebilirsin? Rezilsin.”
Yorum